İbrahim Özalp: Tozkoparan Gençliği İçinde Öne Çıkan Bir Devrimciydi

0 2.380
image_pdf
Yoldaş Hatıratı

İbrahim Özalp’ın öldürülüşünün üzerinden 37 yıl geçti. İbrahim Özalp ile yaşadığım o güzel yoldaş günlerin hatıratını yazmak istiyorum. İbrahim’i 1976 yılından beri tanıyan bir yoldaşı olarak yazacağım.

Yoldaş Hatıratı

İstanbul polisi Davutpaşa’daki evi bastığında ben o evden ayrılmıştım. Kısa vadeli ev sorunu olanlar bu eve geliyorlardı. Ben de yer yer İbrahim‘le birlikte kalıyordum. İstanbul’dan geçici bir dönem devrimci bir görev için ayrılmam gerekiyordu, ayrılırken birlikte gidelim dedim. Çünkü daha önce gittiğim o yere beraber gitmiştik. Bir kaç hafta oralarda kalır döneriz dedimse, o ısrarla yapılacak işler var, onların haledilmesi gerekir diye teklifimi geri çevirdi, ama her an gelebilirim, hazırlıklı ol dedi.

Ben 22 saat süren yolculuk sonucu gideceğim yere vardım. Doğa bembeyaz bir gelinlik giymişti. Dağ taş karla kaplıydı. Hiç bir yere gidemiyordum. Bir dağ köyüne yerleştim ama yapmam gerekenleri yapamıyordum. Sadece bekliyordum, aradan bir hafta geçmişti ki, kuzenim Yüksel Geniş geldi.(14 yaşında) Yüksel’i görünce bir şeylerin olduğunu anladım. Köy odasında oturuyoruz. Ben, dışarı çıkmak için hamle yapınca Yüksel’de peşimden geldi. Yüksel’le yalnız kaldığımda İbrahim’i polisler öldürdü dedi. O an kalakaldım, sesizliğe gömüldüm. İbrahim’i buraya beklerken yoldaşımın ölüm haberini almak, beni çok derinden sarstı. Bir sene önce İbrahim’le bu köy evinde iki hafta beraber kalmıştık.

Özellikle köydeki günlerimiz geldi gözümün önüne. Yine kurallar, programlar ve devrimci durumlardan dolayı ancak iki hafta kaldık. Evin en küçüğü memo bize arkadaş olmuştu. İbrahim’in dişi apse yaptığından yüzünün sol tarafı fena sişmişti. Memo’da sürekli soruyordu, ne oldu amca, arı mı soktu? Niye şişti, ne oldu gibi sorularını sorar oldu. Kaldığımız zaman sürecinde Memo yanımızdan ayrılmadı hiç. Memo bizimle arkadaş olmuştu.

  • Silahlı Mücadeleden Firar Etmek İçin İyi Yol Bulmuşsun

Köyden kasabaya giden 9 saatlik yürüyüşümüz vardı ki, akıl almaz bir yolculuktu. Yola çıkmamıza karşı çıktım. Yolu bulamayız kayboluruz, buralarda vahşi hayvanlar var dedimse de dinlemedi. Şubat ayı idi, bir metreyi geçen kar kalınlığı vardı. İbrahim mutlaka dönmemiz gerekiyor diye tutturmuştu ve emir demiri keser misali yola düştük.

Kasabaya vardığımız da her tarafımız buz tutmuştu. Sadece hareket ettirdiğimiz yerlerimizde buz yoktu. Tanıdık olan bir bakkal dükkanına girdik. Bizi o halde görünce, gözü faltaşı gibi açıldı.Yahu siz nereden geliyorsunuz? Siz çıldırdınız mı? Bu karda kışta hiç yola çıkılır mı? diye söylense de İbrahim için bunların hiç bir önemi yoktu. Bir görevimiz vardı bunu yerine getirdik ve dönmemiz gerekiyordu diyemedik. Sadece işimiz var, dönmemiz gerekiyor diyebildim. Karda yürüdüğümüz 16 km lik yolculumuzu gözümün önüne getirdim.

Yüksel’in getirdiği haberin etkisinden kurtulamadım, öylece kalakaldım. Yüksel konuşuyordu ama hiç birini anlamıyordum. İbrahim’le paylaştığım güzel günlere, yaşadıklarıma Osmaniye lisesi günlerine gitmiştim.
Sınıflarımız ayrıydı o fen bölümünde ben ise edebiyattaydım. O da Çayan’cıydı, bende. Mahir Çayan’ın Bütün Yazılar’ı üzerine tartışmaların yoğun olduğu yıllardı. İlk tartışmamızda sorduğum soruyu hatırladım. Türkiye‘nin en güçlü örgütü ve Kesintisizleri en iyi savunan örgüt kim demiştim. O da “silahlı mücadeleden firar etmek için iyi yol bulmuşsun” dedi. Bu duygular içinde onu düşledim.

Ankara- İstanbul ayrılığı olduğunda ben bağımsız kalmıştım. (Bu arada Hüseyin Şakul yoldaş mahallemize gelip gidiyordu. Onunla görüşüyor ve tartışıyorduk. Üç ay süren görüşmeler sonucu Ahmet abiye Devrimci Kurtuluş saflarına katılmak istediğimi söyledim. Ahmet abi bir dönem daha gelip gitti. Tozkoparan’da ki yoldaşlarla görüşmemi söyledi ve gitti.

  • Küba Mahallesi

1979’da bölgemize sorumlu olarak İbrahim yoldaş geldi. Aynı saflarda olmanın verdiği yakınlaşma ile onu daha yakından tanıdım. İbrahim, Tozkoparan (Küba Mahallesi) gençliği içinde öne çıkan bir devrimciydi. Kibir nedir bilmezdi. Herkese eşit davranırdı. Bildiklerini yoldaşlarına aktarır, hep öğrenmeye çalışırdı. Yoldaşlarının ve ihtiyacı olanların yardımına koşardı. Devrimciye yaraşır paylaşım yapardı. Bir çok eylemin planlayıcısı bir çok forumun konuşmacısıydı. Duvarlara yazı yazarken bir gösteride yer alırken, bildiri taşırken yaptığı işin bilinciyle hareket ederdi. İbrahim devrimci mücadelenin önemini kavrayan biriydi. Her zaman bilgiye merak sarardı ve okurdu. Okuduğu kitapların sayfalarının altını çizerdi. İbrahim mücadeleci biriydi. Mücadelenin sıkı bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Sorumluluktan kaçmayan bilakis aldığı sorumluluğun büyüklüğüne küçüklüğüne bakmazdı. İbrahim fedakarlıkta ve özveride sınır tanımayan biriydi. Bir hatıratımı paylaşmak istiyorum.

11 Eylül günü yazılamaya çıkmıştık. Yazılamada bir olumsuzluk çıktı. İbrahim’i aradım. Kaldığımız yere gelemeyeceğimi söyledim ve eve gittim (uzun bir süre olmuştu eve gitmeyeli) İbrahim’e evin telefonunu verdim.
12 eylül gecesi telefon çaldı. Salonda ben yattığım için telefonu ben açtım. İbrahim’di telefondaki ses, ‘tavuklar gibi yatma kalk televizyonu aç‘‘ dedi. Hayırdır, bu ne telaş!‘‘ dedim. O ısrarla: Televizyonu aç‘‘görürsün anyayı konyayı.

Çok ısrar edince açtım. Evdekileri rahatsız etmemek içinde özel çaba sarfettim. Hasan Mutlucan‘dan inleyen nağmeler çalıyordu. Faşist generaller darbe yapmıştı. Sese ev halkı da uyandı. Ne yapacağımızı düşünmeye başladık. Askerler eve gelirler mi? gelirlerse ne yapabilirim? Camın kenarına oturdum, gözümü yola diktim. Hani gelirlerse arka camdan atlayıp kaçmayı planladım. Evin arka tarafında bir metre boşluk vardı. Bilinen bir yer değildi iki ev arasıydı. Kendimi öyle teselli ederek gözümü yoldan ayırmıyordum.

  • 12 Eylül Darbe Günü İbrahim Maltepe- Sanayi Sitesindeydi

İbrahim’le bütün gün telefonlaştık. Yiyecek istiyordu, ama nasıl ulaştıracaktım. Nizamiye askeri fırınında çalışanlar normal iş günü gibi fırına çalışmaya gitmişlerdi. Atölye Davutpaşa askeri fırına yakındı. Bu sorunu fırında çalışan tanıdıklarım üzerinden çözebilirdim. Tanıdıklarımı aradım ve yiyecek işini çözdüm. Mahallede askerler geziyordu ama o gün evlere baskın olmadı.

O akşam İbrahim’in yanına, yani kaldığımız yere gittim. 11 Eylül günü yaşadıklarımız bir gün sonra darbenin olması çok dikkatli olmamızın sinyallerini vermisti. İbrahimle bölge ilişkilerini konuştuk. İllagaliteye daha çok önem vermemiz gerekliliğini, Randevular da çok dikkatli olmamızı, Deşifre olan ilişkilerin yerlerini değiştirmeyi tartıştık. 12 eylül sonrası Esenler-Bayrampaşa-Terazidere, Bağcılar-Tabya bölgesinden ayrıldım.

İbrahim kelle koltukta devrimcilik yapıyordu, yaşamı profesyonel devrimcilik yaparak geçiyordu. Polislerle sürekli sorun yaşıyordu. Her gün bir tehlike atlatıyordu. Polis İbrahim’i yok etmek istiyordu. Çünkü o mücadeleci bir devrimciydi, örgütçüydü, sorumluydu. Oligarşinin bekçileri tarafindan çok tehlikeli biriydi.

  • Kaldığı Ev Baskın Yedi. Ve O Evde Yakalandı.

Polislerin küfürlerine ve saldırılarına karşı, devrimci onurunu korudu. Öldüreleceğini anlamıştı. Ekipten aşağı indirildiğinde son nefesini vermeden önce devrimci sloganlarını haykırdı. Sloganlar eşliğinde kurşuna dizildi. (Ekip içinde olan biri anlattı)

İbrahim’in devrimci iradesi ve direnişçi özellikleri İstanbul polisi tarafindan biliniyordu. Zaten uzun bir dönemden beri aranmasının nedeni de buydu.

O zamanlar haberler polis bülteni gibiydi. Polis neyin yazılmasını istiyorsa o öyle yazılıyordu. Gazetelerde çıkan haberler öyleydi. Öldürülen devrimciler mutlaka dur ihtarına uymadığı için ölü geçiriliyordu. Gazeteler de çıkan haberler polisin istediği biçimde yazılıyordu. En adice yapılan çocuk tecavüzlerini dahi aranan devrimcilerin resimlerini koyuyorlardı, Bir örgütün sorumlu düzeyde birini hatırlıyorum. “Çocuk tacizcisi aranıyor” diye bu devrimcinin resmini basmışlardı. Şehremin bölgesinde bir çocuk taciz edilerek öldürüldü. Düşünsenize şöyle bir; devrimcileri yakalamak için ne iğrenç senoryolar yazılıyor.

Aile gazete hakkında dava açıyor ama gazete sorumluları ‘‘polis bu haberi verdi, bizde bastık‘, gidin polisi mahkemeye verin‘‘ diyerek sorumluluğu polise yüklemişlerdi.

  • 12 Eylül Faşizmi

“Ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak”. Peki bu amaç için yola çıkanlar ne yaptı.

12 Eylül darbesinin yaptıkları tüm pislikler, vahşetler ve katliamlar ortadadır. 12 eylül darbesi’yle mutlaka ama mutlaka yüzleşmeliyiz. 12 Eylül darbecileri ile hesaplaşmalıyız. Merakların solmadığı, solmayacak olan o güzel insanların anısına. Soluksuz mücadelenin neferlerine saygıyla.

O sıralar gazeteler TV haberleri polis bülteni gibiydi. Polis neyin yazılmasını neyin haberini vermişse o yazılıyordu. O söyleniyordu. Öldürülen devrimcilerin mutlaka dur ihtarına uymamıs ve silahlarına sarılmıs azılı anarşistler oluyordu. Ya da ev gösterirken kaçarken vuruluyordu. İbrahimle ilgili çıkan haber de , ev gösterirken kaçmak istedi, dur ihtarına uymadı, vuruldu. Oysa İbrahim‘e ne dur ihtarı, ne de çatışmaya girmişti. Ekip içinde polislerin coplu ve yumruklu saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı, küfürlü sataşmasına maruz kalıyordu. İbrahim polislerin küfürlerini iade edince, İbrahim, ekipten indirerek kurşuna dizildi. Ekip içindeyken polislerin küfürlü ve fiziki saldırısına cevap veren İbrahim yoldaşlarının gözü önünde kurşuna diziliyor.

İbrahim yoldaş, herkes bir başka tanır seni, bir başka yanar sana, kimse bilebilir mi, anlamayabirlir mi, benim seni anladığım kadar. Ben, sadece bir okul arkadaşımı, dostumu değil, Tozkoparan-Çiftehavuzlar dayanışmasını yaratan yoldaşımı yitirmenin acısını hala yüreğimde yaşıyorum. Seni yazacağım yoldaşım, küçücük sevinçleri, koskoca acılara katık ederek yaşayan bir devrimcinin onurunu yazacağım.

Sosyalizm ölmedi, ölen kötü hastalıklardı, irin olmuş yaralardı diye yazacağım insan olana yakışmayanı atarak yazacağım. Yeter ki solcu solunda olsun. Yeter ki yoldaşlıklar yenilmesin.

Devrimci mücadele de yitirdiklerimizi duygularımıza ve düşlerimize ördüğümüzde, yüreğimize karşı, geleceğimize karşı dürüst ve ögretici bir durus sergileriz. Duygusuz yaşam insanı kurutur.

12 Eylül Faşizm‘inde yitirdiğimiz yoldaşlarımızı saygıyla sevgiyle anıyorum.

İbrahim Özalp 1 Mart 1981 Esenler- Çiftehavuzlar’da öldürüldü

image_pdf
You might also like