CIA ajanı Sam A. Novello’yu cezalandıran MLSPB gerillaları idam edildi

0 2.017
image_pdf

Aralık 1970, THKP-C’nin kuruluş yılıdır. THKC, 17 Mayıs 1971’de Siyonist “İsrail’in” İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırarak, Emperyalizme, siyonizme ve yerli oligarşiye karşı silah çektiğini ilan etmişti. THKP-C, bağımsız Türkiye, özgür vatan özlemini dile getirmiş, kurtuluşun ilk kıvılcımını yakmıştı. Bu aynı zamanda emperyalizmin boyunduruğu altındaki Türkiye’de, devrim programının ancak silahlı propaganda ile kitlelere mal edileceğinin de ilanıydı.

Türkiye’de devrimin uzun süreli bir halk savaşı ile zafere ulaşacağını savunan kurucu önderimiz Mahir Çayan liderliğindeki THKP-C, devrimci bir stratejiden –PASS- hareketle başlattığı öncü savaşını 30 Mart 1972 yılına kadar kesintisiz sürdürmüştür. Kızıldere’de 9 yoldaşı ile şehit düşen önderimiz Mahir Çayan, ortaya koyduğu görüşleri ile Türkiye koşullarına özgü bir devrim stratejisini bizlere miras bıraktı.

Mahirler’in mücadelesi, Kızıldere’de yaratılan savaşçı gelenek geride büyük bir sempati ve potansiyel bırakmıştı. Ancak bu potansiyel dağınık ve örgütsüzdü. Mahir’in yazıları elden ele dolaşıyor, genç kadrolar, militanlar, Parti-Cephe’yi kavramaya çalışıyorlardı. Kızıldere sonrası MLSPB, THKP-C’nin bir devamı olarak 1975 yılında tarih sahnesindeki yerini almıştı.

Kadir Tandoğan, Ahmet Saner ve Hakkı Kolgu, THKP-C’nin yaktığı ilk kıvılcımın ateşiyle yanıp tutuşan üç devrimci arkadaştı. Kadir 1958 yılında İstanbul’da, Ahmet 1959’da Trabzon Akçaabat’ta doğmuştu, yolları anti-faşist öğrenci eylemleri içinde kesişmişti. Daha liseli yıllarda, ilk gençlik yaşlarında sarmıştı onları bağımsız Türkiye ve özgür vatan özlemi. Gençtiler, yiğit ve cesurdular, Emperyalizme ve halk düşmanlarına karşı kinli ve heybetliydiler. Kendilerini devrim ve sosyalizm davasına adadılar. Gün geldi THKP-C/MLSPB saflarında yer aldılar. THKP-C/MLSPB, Türk Deniz Kuvvetleri’deki Amerikan Ajanı Alberto Sam Novello ve MİT ajanı Ali Sabri Baytar’ın ölümle cezalandırılmasını kararlaştırdı. Takvim yaprakları 16 Nisan 1980 tarihini gösterdiğinde planlanan eylem için görev aldılar. Gözlerini kırpmadan, inandıkları dava uğruna yüreklerini ortaya koydular.

Ahmet Saner ve Hakkı Kolgu, Vefa Lisesinden okul arkadaşıydı. Şimdi aynı eylemde yer alan iki yoldaşı, eylem yerine motosikletle Kadir götürdü. Kadir Tandoğan motoru ile arka sokakta beklerken, Ahmet ve Hakkı eylemi gerçekleştirdi. CIA Ajanı Alberto Sam Novello ve ve MİT ajanı Ali Sabri Baytar ölümle cezalandırılmış ve eylem amacına ulaşmıştı.

Silah seslerini duyan Kadir motorunu çalıştırdı ve arkadaşlarını alarak hızla olay yerinden uzaklaştı. Buraya kadar planladıkları gibi gerçekleşen eylem, bu aşamada aksamıştı. Motorları ve silahlarını almak için onları beklemesi gereken kamyon yerinde yoktu.

İstanbul’un Beşiktaş, Zincirlikuyu ve Bebek semtlerinde oligarşinin kolluk gücü polisle saatlerce süren kovalamaca ve çatışma sırasında, önce Hakkı, sonra da Kadir vuruldu. Ve üçüde yakalandılar. Hakkı Kolgu hastahanede veda etti yoldaşlarına. Kaldırıldığı hastanede tedavisi yapılmayarak ölüme terk edildi.

-ABD HEYETİ TÜRKİYE’DE

O günlerde ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig ve beraberindeki bir heyet, öldürülen CIA ajanı Sam Novello için Ankara’ya gelmişti. İçlerinden biri çok tanıdıktı. ABD eski Ankara Büyükelçisi Robert Commer’di. Commer CIA ajanıydı. Vietnam halkı ve ODTÜ’lü devrimciler onu iyi tanıyordu. Commer’in arabası, 6 Ocak 1969’da ODTÜ’yü ziyareti sırasında Sinan Cemgil, Ulaş Bardakçı, Taylan Özgür ve arkadaşları tarafından yakılmıştı. İşte o CIA ajanı yıllar sonra tekrar Türkiye’deydi. Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner’in davalarını yakından takip eden heyet, Mahkemeden önce “Türk ordusu demokrasiye inanıyor” demecini verdi ve gitti.

Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner için sonucu belli olan yargılama süreci hemen başlatıldı. Karar, ABD talimatı ile zaten önceden verilmişti. idam! ABD, iki THKC gerillasının ipinin çekilmesi görevini üniformalı cellat, sözde savcı, 12 Eylül cuntasının generali Faik Tarımcıoğlu’na vermişti. Bu savcı kendine, Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner’in örgütü THKP-C/MLSPB’yi çökertmek gibi bir misyon üslenmişti.

Acele bir iddianame hazırlandı. Amerikancı cunta şefleri korku ve telaş içindeydiler, çünkü öldürülen bir Amerika’lıydı. Söz konusu olan kişi 1960’ların ortalarından 1970’li yılların sonuna kadar 15 yıl Türk Donanmasında görev yapmış, 70’lerin başından öldürüldüğü güne kadar da Ankara’daki Amerikan büyükelçiliğinde kıdemli deniz –istihbarat- subayı olarak Karadeniz’deki Sovyet donanmasını yakından izleyen ve SSCB’ye karşı istihbaratı yöneten CIA ajanı Sam A. Novello idi. Askeri mahkemeye bizzat MGK işin uzatılmaması yönünde  talimat vermişti. Öyle ki, faşist cunta lideri Kenan Evren’in askeri mahkemeye bir  talimat notu bile vardı. İddianame eyleme katılanların pozisyonundan hiç söz etmiyordu. İddianamede, 16 Nisan 1980’de CIA ajanı Sam Novelle ile Ali Sabri Baytar, Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan tarafından öldürülmüştü. Öldürülen Alberto Sam Novello ve Ali Sabri Baytar’ın kim olduğu ve görevleri açıklanmıyordu. Salıpazarında müfreze görevlileri deniyordu.

Karar günü Filistin halkıyla dayanışma günüdür. Ahmet ve Kadir, Hâkimlerin yüzüne karşı Filistin halkının özgürlük savaşına desteklerini haykırırlar! 23 Haziran 1981 TBMM Danışma Meclisi Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan hakkında verilen idam kararını oy çokluğuyla kabul etti. Bu kadar hızlı yargılama ve sonuç  idamın kimler tarafından istendiğini gösteriyordu. Amerikan’cı cunta generalleri 25 Haziran 1981’de, 16 Nisan 1980’nin intikamını almak ve ABD’nin direktifini yerine getirmek için  idam sehpalarını kurmakta gecikmedi. Zira uluslararası yayınlarda Amerika idamlar için  memnuniyetini ifade ediyordu.

-İDAM SEHPASINI KENDİLERİ TEKMELEDİ

25 Haziran 1981. Gece yarısından sonra alındılar hücrelerinden. Darağacı İstanbul/Paşakapısı cezaevinde kurulmuştu. Cezaevinin bahçesi ışıklandırılmıştı. Çatılmış üç direğin ortasında bir ilmek sallanıyordu. İlmeğin altında tahta bir sandalye vardı.

O gece Kadıköy’de hava hiç olmadığı kadar kasvetliydi. En ücra sokaklara kadar polis ve asker yığınağı yapılmış, barikatlar kurulmuştu. Zulmün kasveti, zalimlerin korkusu sinmişti tüm Kadıköy sokaklarına.

Ahmet ve Kadir’in idamları sırasında  Avukatlar Nebi Barlas ve Ali Rıza Dizdar hazır bulundu. Avukatlar müvekkilleri ile son bir görüşme yapmak istediklerini söyledi. Savcı kabul etmedi. Bu arada Kadir daha önceden anlaştıkları gibi “dini vecibeler” için avukatı ile görüşmek istediğini söyledi.

Avukatı A.Rıza Dizdar’ın imam ile birlikte Kadir’in yanına gitmesi kabul edildi. Kadir’in hücresinin önüne geldiler. Çevreleri kuşatılmıştı. Konuşmalarına müsaade etmediler. Avukat imama okuması gereken duayı gösterdi ve Türkçe mealinide okumasını istedi.

İmam okudu:

“ Sizi ebediyete gönderenler zannetmesinler ki ebedî kalacaklar.”

Kadir:

Hoşçakalın, tüm dost ve arkadaşlara selamlar,” dedi.

Savcı uyanmıştı. Ahmet’in de “dini telkin” için avukatı ile görüşme isteğini kabul etmedi.

Demir kapı açıldı. Önce Ahmet Saner yöneldi darağacına. Ahmet gerilla marşı söyleyerek sehpaya yürüdü. “Susturmak istediler. Ağzını kapatmaya çalışan askeri kafa atarak engelledi. Marşını sonuna kadar söylemesine kimse engel olamadı. “Kahrolsun ABD Emperyalizmi”, “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz!”, Ya Özgür Vatan Ya Ölüm!” diye slogan attı.

Savcı son sözlerini sordu. Ahmet: “Bizi asanlar şunu bilsinler, kendileri de bir gün asılacaklar!” diye haykırdı ve kırık dökük sandalyenin üstüne çıktı. İpi boynuna geçirdi.

Cellat telaş içindeydi. Elinde ip “bunun bağlanacak yeri yok,” diye söyleniyordu. Ahmet etrafı inceledi, herkes suskun ve şaşkındı. Avukatı ile göz göze geldi.

Onun da her şeyi anlatmasını istedi; inancını, cesaretini, dik duruşunu, ödün vermeyişini, herşeyi…

Arkadaşlarının bilmesi gereken her şeyi…

Ve altındaki sandalyeye bir tekme vurdu…

Sandalye uçtu…

Demir kapı bir daha açıldı. Yine gür bir ses, yine gerilla marşı söyleyerek yürüyordu idam sehpasına. “Yaşasın Türkiye Halkının Kurtuluş Mücadelesi, Kahrolsun Oligarşik İktidar!” İdamlar bizi yıldıramaz!”diye slogan attı. Kadir Tandoğan darağacının önünde durdu.

Savcı, hükmü okudu ve “bir diyeceğin var mı?” diye sordu. Kadir, “ var” dedi: Son söz olarak  “Anayasalar toplum için, emekçiler için, halklar için, işçiler için yazılır. Ama maalesef bizde belli bir zümre için kullanılıyor. Ve inanıyorum ki; halkın, emekçilerin, işçilerin sahip olacağı anayasalar gelecektir.” Ve sırtını döndü, yürüdü. Tıpkı mahkemede ölüm kararı okunduğu gün yaptıkları gibi. Sandalyenin üzerine çıktı. Cellat ipi Kadir’in boynuna geçirmekte zorlanıyordu, elleri titriyordu. Kadir celladına döndü: “Sakin ol kardeşim telaşlanacak, acele edecek bir şey yok. Biraz sakin ol,” dedi. Kadir sakindi. Düğününde gibiydi. Şaşıranlar, korkanlar, ağlayanlar cellatlarıydı.

İpi boynuna geçirdi ve bağırmaya başladı;

Katil Oligarşi!”

Yer gök inliyordu. Defalarca bağırdı “Katil Oligarşi!” diye.

Sandalyeye sımsıkı basmış bağırıyordu, Kadir:

“Katil Oligarşi!”

Cellatlar sandalyeyi alamıyorlardı altından.

Bir tekme de o vurdu, Ahmet’in tekmelediği sandalyeye.

Emperyalizme, siyonizme ve işbirlikçilerine karşı bağımsız Türkiye ve özgür vatan için ilk kıvılcımı ateşleyen Mahir, Hüseyin Ulaşlardan, Amerika’nın kurduğu idam sehpalarını tekmeleyen Kadir, Ahmet, Hakkılara, silahlı mücadeleyi sürdüren Alper, Muhammed, Fıratlara, bu şanlı tarih bizim!

Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi!

Kahrolsun Siyonizm!

Katil Oligarşi!

Ya Özgür Vatan Ya Ölüm!

THKP-C/MLSPB

Ahmet SANER ve Kadir TANDOĞAN, idam edilmeden önce avukatlarına Ailelerine verilmek üzere mektup bıraktılar:

-Ahmet SANER’in Son Mektubu:

“Yaptıklarımdan hiç bir zaman pişmanlık duymadım. Şunu bilin ki dünyaya bir daha gelirsem aynı mücadeleleri, aynı şeyleri bir daha yaparım. Onun için kimsenin üzülmesini istemiyorum. Kimse üzülmesin, ben pişman değilim. Amerikan emperyalizmine ve onun uşaklarına karşı mücadele verdim. Verdiğim mücadele doğru bir mücadeleydi. Bundan dolayı üzüntü duymuyorum..”

Ahmet SANER

25 Haziran 1981

Kadir TANDOĞAN’ın Son Mektubu:

“Sevgili aileme, anneme, Mediha ablama, Nuriye ablama, kardeşim Meliha, yeğenim servet ve enişteme. inanın bu yaşamımda ölmeme değil, sizleri arkada, gözü yaşlı bıraktığıma üzülüyorum. Kolay değil; benimki bir anlık şey. Ya sizler? Ömür boyunca içinizde bir burukluk, bir acı duyacaksınız. İsteğim beni aklınıza getirdikçe ailenin bir ferdini, Kadir’inizi üzülmeden, acı duymadan anabilmeniz. Kolay değil, biliyorum. Beni düşünürken dünyada tek oğlunuz Kadir’inizi yitirmiş bir kişi olarak değil, sadece binlerce kişiden biri olarak düşünmenizi isterim. Böylesi belirli bir teselli, ama daha iyisini düşünemiyorum. Ölmek de doğmak gibi doğal bir olaydır. Ölenlere değil, insan yaşayanlara sarılmalıdır. İşin en doğrusu budur. insan acıyla yaşayamaz. Yaşarsa da mutlu olamaz. İnsan yok olanla değil, ancak varolanla yaşarsa mutlu olabilir. Temennim, bir arada mutlu yaşamaktı, mümkün olmadı. Üzgünüm. Yaşam benle son bulmuyor, bensiz de devam ediyor. Yaşam yaşayanların üstüne kuruluyor. Üzgün değilim; çünkü sizin de bir süre sonra kendinizi toparlayacağınızı, eksik aksak da olsa aile yaşamınızı eski rayının üstüne oturtacağınızı tahmin ediyor, teselli ediyorum kendimi. Bu mektup elinize geçtiğinde ben ölmüş olacağım, üzgün değilim… Mektubum baştan sona hüzün dolu. Ama bu şartlar altında yazmak için aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sizleri hüzne boğmak istemezdim. Mektubu uzun tutmayacağım. Hem yazacak fazla bir şey bulamıyorum, hem de fazla hüzün ve ayrılık kelimeleri iyi olmasa gerek. Bütün arkadaşlara, komşulara, akrabalara selam ederim. Her zaman sizi canı kadar seven, KADİR’iniz…”

Kadir TANDOĞAN

25 Haziran 1981

image_pdf
You might also like