Koray Doğan, 8 Mart günü sabah erken saatte ODTÜ’den yakın arkadaşı Hasan Ataol’la buluşur. Buluşma amaçları, Maltepe Askeri Hapishanesi’nden firar eden THKP-C, THKO önderlerini güvenli bir yere götürülmeleriyle ilgilidir. Işık hızıyla gelişen olayların arkasında kalmamak, o hızda hareket etmek zorunluluğuyla bu son görüşmeleri sırasında, THKP-C THKO’den firari devrimcilerin örgütleri adına birinci derecede sorumluları olarak, kaçış eylemiyle kurtarılan yoldaşlarının hızla güvenli yere götürülmelerinin birinci derecede sorumlularıdır. Çünkü, çemberin daraldığını da Hasan Ataol’la paylaşarak, fiziki teknik olanaklar-olanaksızlar üzerine konuşup karar alıp hızla ayrılırlar.
Koray Doğan’ın Abisi Veteriner Üsteğmen Kutay Doğan, o günün akşamı izinli geldiği evlerinde, Koray’ın peşine düşen garnizon komutanı faşist Tevfik Türün(Ünlü faşist general Faik Türün’ün kardeşi) evde Koray’ı bulamayınca, Kutay‘ı tutuklar. Bir oğlunu gizli ölüm emriyle arayan, diğerini annesinin babasının gözleri önünde palas pandıras tutuklayan faşist Tevfik Türün, Ahmet Amca’nın sınıf arkadaşıdır. ”Kuleli askeri akademisinde tanıştığı, aynı sıralardan subay olarak geçtiği, askeri doktor Ahmet Doğan‘ın en çok sevdiği oğlunu öldür(t)mek bile onun için hiç bir şey ifade etmez, O nedenle bu konuşmada verdiği cevap hem basiretsiz hem de bir balyoz gibi, her baba ve annenin yüreğini kanatacak kadar acıydı.’ “Bu gece oğlun bulundu bulundu, yoksa bir kör kurşuna gidecek!’ Bunu bilmelisin doktor diye diretiyordu.” (Tülay Doğan)
Yirmili yaşlarımızın başlarına kadar bir daha karşılaşmamıştık Koray Doğan’la. Faşist cuntanın ortalığı cehennem yerine çevirmesinin kıvılcımını çaktığı günlerin başında olduğumuzun tam ayrımında değildim. İnanç, ideoloji, kapitalist sistem üzerine alacağım kökten radikal kararım öncesi bir gün babamla, Ermeni Boşnak komşularımızın da olduğu, TRT’de çalışan müzisyenlerin oturduğu … Sokak’taki evimizin önünde karşılaştığımda, oldukça gergin, üzüntülüydü. Her zaman olduğu gibi, korkarak yanından uzaklaşmaya çalıştığım sırada zangır zangır titrerken, hemen konuyu açtı; ”Çabuk Ahmet Amca’na git” dediğinde, nedenini sorunca: Oğlunu, canım yavrusunu, canımız Koray’ını öldürdüler” dediğinde, zangır zangır titremesi hala sürüyordu. Sanki uçarak Ahmet Amcalar’ın Emek Mahallesi’ndeki evlerine gittim. Evde ağlayan insanların gözleri öfkeden hınçtan kançanağına dönmüştü.
Koray Doğan, Hasan Ataol’la son görüşmelerinin ertesi günü, yani bir gün sonra,(9 mart 1972) devrimci avına çıkmış devletin apoletli-apoletsiz faşist sürülerinin alçakça kalleşçe arkadan Ankara’da Aşağı Ayrancı’da nişanlısın evinin önünde vurularak öldürülmüştü.
Öldürüldüğünden bir gün sonra da ben, bu değerli güzel insanın cansız bedenini Numune Hastanesi Morg’unda beklerken, son kez boylu boyunca yattığı yerde gördüm. Sevgili Ahmet Amca, kendisi de operatör doktor (KKB) olduğu için, Morg‘da Koray’ın üzerinde olası operasyonla polisin suçunu gizlemeye dönük operasyon yapılabileceği tehlikesine karşı, Koray’ın başında beklememi söylediğinde hemen Numune Hastanesi’inin Morg’unda aldım soluğu. Ahmet Amca haksız değildi kuşkulanmakta. Koray’ın yatırıldığı odanın kapısında beklerken, beklenen ziyaretçiler binanın girişinden içeri süzüldüklerinde, beni orada beklemedikleri için, şaşkınlıkla birbirlerine bakıp, içeride yatanın kim olduğunu sormalarıyla birlikte, şimşek kararıyla şimşek hızında üzerlerine yürümem bir oldu. Önümden kaçan üç kişilik katil sürüsü sivil polislerden ikisi Jeep’lerine binip kaçarlarken, birisi arkada kaldığında onu yakalamama birkaç adım kala o da Jeep’e kendini zor atmıştı. O sırada attığım faşist katiller çığlığı sonrasında başım uyuşmuştu, gözlerim kinle, öfkeyle yuvalarından fırlayacak gibiydim. Önümden kaçanların altlarındaki Jeep’in hızından, önündeki Türk bayrağının pır pır, dalgalandığını da görmüştüm. Daha sonra Morg’a gelen Ablası, kızkardeşi ailden birkaç kişinin bana doğru yaklaştıklarında, Ablası Nuray bana: Koray nerede? der demez attığı çığlık yeri-göğü inletmişti. Çığlığı çarptığı duvarlardan, karşıdaki Hacettepe sırtlarından geri dönüp bedenlerimize saplanmıştı sanki. Tüylerimiz diken diken olmuştu. Benim biraz önce attığım çığlığın bin katı güçle atmıştı çığlığını. Hastanenin Başhekimi demek yerine Dr Mengele demek daha yerinde olur, Baş Katil Demirel‘in 3. Milliyetçi Cephe faşist hükümetinde Sağlık Bakanlığı yapmış, adından da kim olabileceğini çıkartabileceğiniz, Münif İslamoğlu’ydu Koray’ı acil kapısında kan kaybından öldüren faşist. Koray Doğan, önce vurulduğu yerde bir saat savcının gelmesi için bekletilir, sonra da hastaneye getirildiğinde kapı önünde, yer yok denilerek. Koray’ı vurduklarından sonra, ölmeyebileceğini görmüş olmalılar ki, kan kaybından vurulduğu yerde, olmadı, sonra da hastane kapısında bekleterek öldürmüşlerdir. Koray Doğan’ı öldürmek, omuzuna bir yıldız daha kondurtup, ödüllendirilmek içindi eli kanlı katil Tevfik Türün içindi. Mengele Münif içinse, devrimci kanları akıttığı hastane kapısından, kanlı bakanlık koltuğuna oturacağı yolun açılmasıydı.
Kutay’ı da içeride uzun süre tutacaklarını düşündüğüm için, gözaltına aldıkları İstanbul Caddesi’nde Devlet Tiyatroları binasıyla şimdiki Radisson Blu Oteli’nin arasındaki birbirinin aynı mimarideki üç binadan oluşan Merkez Komutanlığı’ndan nasıl kurtarabiliriz planının parçası olarak, bina çevresinde araştırmaya başlamıştım.
İNSAN OLMAK, BİLİM İNSANI OLMAK BAŞARISI FAŞİSTLERCE ÖLDÜRÜLEREK YAŞAMINA SON VERİLEN KORAY DOĞAN
Koray Doğan, ortaokulu Talas’da tamamlar. Başarılı bir öğrenci olduğu için, bu başarısından dolayı sınavsız olarak Tarsus Amerikan Koleji’ne kabul edilir. Koray iyi İngilizce bildiği için de ODTÜ’nde hazırlık okumadan, 1’nci sınıftan başlar. Devrimci politikayla, sanata da verdiği önemi birarada ustalıkla yürütmek yeteneğini de göstererek.
Tiyatro kolunda çalışmalara katılır, oyunculuk yönetmenlik yapar. Resimler çizer, her etkinlikte de yer alır. Koray’ın babası sevgili Ahmet Amca’yla babam arkadaştılar. KBB doktoru Ahmet Amca’nın muayenehanesi işyerlerimize, evimize yakın olduğu için babamla sıkça görüşmeleri sırasında, ara sıra uğradığım muayenehanede, Mevsim Sokak’ta onlu yaşlarımızda karşılaşırdık.
Ahmet Amca’nın kızı Tülay, sonraki yıllar Koray’la, öldürülen Devrimciler için söylediği; ”Onlar hepsi kırlarda açan taze çiçeklerimizdi, bir rüzgâr esti ve onları aldı gitti.” Olmuştu. Hafta sonları uğradığım İstanbul’daki Vapur İskelesi Sokağı’ndaki evlerinde Ahmet Amca’yla sevgili eşi hepimizin annesinin mum gibi eridiklerini görmek çok zordu, bir süre sonra Anne-Babaları da esen o rüzgarın arkasına takılarak aramızdan ayrıldılar.
Koray Doğan’ın geride kalan eşyaları arasında tiyatro için kostüm kumaşları, paletler, resim için yağlı boyalar, Dual pikap, 78’lik plaklar ve daha birçok eşyayı, abisi Kutay korumam için bana bırakmıştı. Ancak, polisin izlemesinden yıllar içinde sıkça değiştirdiğim taşınmalarım sırasında, hepsini bir bir yitirdim. Bir kaçı dışında. Kutay, Koray’ın Karşıyaka‘da toprağa verilmesinden sonra, serbest bırakılmıştı. İsveç‘e gittikten 22 yıl sonra da Stockholm’da biraraya gelebilmiştik.
KORAY DOĞAN’SIZ ODTÜ’DE EYLEM OLUR MU?
Koray Doğan’ın adı, ODTÜ’de otosu yakılan Vietnam Kasabı ABD Büyükelçisi Robert Commer davasında da geçer. İnsan kasabı katil Commer’in otosunu yakanlar arasındadır Koray Doğan da. O’nu bu eylemi nedeniyle yargılarlar, ancak kanıt bulamazlar. Faşist rejimin katilleri buna karşın bu defteri açık tutarlar. Ancak O’da üç bin ODTÜ’lü gibi bu eyleme katıldığını, Rektörlüğe verdikleri dilekçede belirtir. Bunun anlamı; İnsan Kasabı Commer’in otosunu biz yaktık! Var mı diyeceğpiniz! olur. Vietnam katili Büyükelçi Robert Commer birgün ODTÜ’ne gelir. Onun bu gelişi raslantı değildir. Bunu bildikleri için, Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Mustafa Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı, Commer’in ders alacağı eylemlilikleriyle otomobilini sallayıp sarsarak devirip yakarlar.
Bu eylemi Rektörlük penceresinden Robert Commer izlerken, 68 Devrimci kuşağının önderleri Büyükelçinin Cadillac’ını havaya kaldırarak devirmek için bir süre uğraşırlar. Öyleki, avuçlarının içi kan doluncaya kadar devirmeyi denerler. otomobili önce yan sonra ters çevirirler. Ters çevrilen otomobilin benzin deposundan benzin akmaya başlar.(Cadillac üreten fabrika bu durumun başlarına geleceğini hesaplamamış olmalı) Hüseyin İnan hemen Sinan Cemgil’in boyunundaki kaşkolü alır ve ters çevrilmiş otomobilin benzin deposunun kapağını açıp içine sarkıtarak, benzini emdirdiği kırmızı-siyah çizgili kaşkoluyla benzini otomobilin her tarafına yayar. Sonra da çaktığı kibriti fırlattığında yükselen alevleri, dumanı gören herkes eylem yerine gelir. Yangın söndürücülerini otomobile yaklaştırmazlar.
O günlerde ABD’yle uşakları rejimlerin o güne kadar görmedikleri bu eylem sonrasında; ABD Kongresi, Pentagon, CIA’yla Türkiye’de TBMM, MSB, MİT’de aldıkları ortak kararla, eyleme katılanlar ELEMİNE EDİLMELİDİR yemini ederler! O eyleme katılanların çoğunluğu daha sonra katledilirler.