https://justpaste.it/mlspb-konferans-kararlari
MARKSİST LENİNİST SİLAHLI PROPAGANDA BİRLİĞİ
3.OLAĞANÜSTÜ KONFERANS KARARLARI
ÖNSÖZ
Ülkemizde 1960 sonrası proletaryanın keskinleşen mücadelesi ve atılım yapan Türkiye Sosyalist Hareketi iki kez ağır yenilgi yaşadı. Türkiye Sosyalist Hareketi ilkinde yenilgiye karşın, daha sonra da kimi örgütlenmelerce reddedilerek değişik biçimler verilmek istenmişse de, “kimlik” sahibi olurken büyük yanlışlıklar sonucu olduğu için çok daha ağır olan ikinci yenilgide büyük ölçüde “kimlik bunalımına” düştü.
Yenilgiyle birlikte bırakalım bireyler düzeyinde devrimcileri, örgütlenmelerin büyük çoğunluğu, dün hararetle savundukları ideolojik-politik-stratejik çizgilerini kökten reddetmeye başladı. Bir politik örgütlenmenin sürekli pratiğini değerlendirmesi, özellikle ağır darbeler ve/veya yenilgiler sonrası geçmiş pratiğini bir bütün olarak otopsi masasına yatırması, ideolojik-politik ve stratejik çizgiye kadar da uzansa yanlışlıkların terk edilmesi doğru bir espridir. Ne var ki bugün, bu espri devrimci içerik ve yöntemden yoksun, bilimsellikten uzak, yenilgi psikolojisiyle ve aynı zamanda günah keçisi arama anlayışıyla yapılmaktadır.
1975-80 sürecinin teorik kördüğümün kaçınılmaz sonucu siyasal kişiliklerle “kimliklerin” bütünleştirilmemesinden, kof örgütsel yapıların karşı-devrimin azgın saldırıları karşısında bırakalım kitleleri örgütlemeyi, etkilemeyi, kendi tabanlarını bile denetleyememesi ve ardı ardına aldıkları darbelerle dağınıklık yaşamasıyla merkezi yapıların büyük ölçüde zaafa uğraması ve bir bütün olarak bunlara karşı gelişen tepkiler sonucu, geçmiş değerlendirmesi ve eleştiri adına eski-yeni her şey reddedilmekte ve böylece cunta sonrası derin bir arayış süreci içerisine girilmiştir. Son birkaç yıldır kitlelerde özünde kendiliğindenci kıpırdanmalar olmasına ve bunun da etkisiyle sol hareketlerde belli canlanmalar görülmekle birlikte, eylem biçimlerine kadar yansıyan yenilginin yansımaları kendisini bütün yakıcılığıyla hissettirmektedir.
Bugün Türkiye solunda, ideolojik-politik planda ülke gerçeklerinden uzak ama Marksizm-Leninizm teorisiyle cilalanmış sınıf dışı anlayışlar fırınlanırken bizim gibi sömürge ülkelerin tek doğru devrimci çizgisi halk savaşı lanetlenmeye ve unutturulmaya çalışılmaktadır. Ve öyle ki proletarya adına, proletaryanın biliminin gözden geçirilmek istenmesinin örnekleri görülmektedir. Örgütsel planda ise, dağınıklık özünde örgütsüzlüğe methiye oluşturan ve 1975-80 sürecinin örgüt enflasyonuna karşı örgütsüzlüğe tepkiyi de içeren, ama bu yönüyle o süreçteki bir takım örgütlenme perspektiflerindeki aynı yanlış anlayışlara da düşerek paradoks oluşturan anlayışlarla devam etmektedir. Birçok örgütsel yapı henüz merkezi toparlanma sağlayamamış durumdadır. Ve dün örgütlenmeler içerisinde yer alan birçok devrimci militan, bugün süreçte çeşitli biçimlerde etkilenmiş olarak ve çevrelerine toparladıkları insanlarla bir arayış içerisinde, amatör ve çevre özelliğinde çalışmalar sürdürmektedir.Oysa emperyalizm yerli oligarşinin her geçen gün açmazlara girdiği, başta proletarya olmak üzere toplumsal dinamiklerin içten içe kaynadığı, sınıf çelişkilerinin keskinleştiği günümüz Türkiye’sinde, acil, görev, teorik bulanıklığa, örgütsel dağınıklığa son vererek, her koşulda siyasal mücadeleyi kesintisiz sürdürebilecek………….Örgütünün ayakları üzerine dikilmesi için ilk adım atmak ve ardından hızla silahlı mücadeleyi örgütlemektir.
Bu adım, teorik-pratik-örgütsel sürecinin otopsi masasına yatırıldığı bu günlerde sona eren “olağanüstü 3.konferansımızdır”. Türkiye solunun bir parçası olan örgütlenmemiz, özellikle 1981 sonrası yoğun bir çalkantı içine girdi. 1975-80 sürecinde ideolojik-politik, örgütsel zaafları 1980 sonrasında darbelerle orantılı kendini bütün çıplaklığı ve yakıcılığıyla gösterdi. ideolojik mücadele alanındaki yanlış yaklaşımlar ve anlayışlar sonucu, genel olarak ideolojik-politik seviyenin düşüklüğü ve bir örgütlenme için belirli boyutlar üzerine çıktığı özellikle ideolojik mücadele cephesinde zaaflı bir ortamda örgütlenmeyi içten içe kemiren ancak örgütlenmenin güçlü günlerinde kendini hissettirmesine karşın o günlerin pratiği önünde ciddi engeller çıkartmayan ve bu nedenle gerçek anlamda görülmeyen ve üzerine yeterince gidilmeyen anlayış farklılıkları ve zaaflar, zor günlerde daha da yoğunlaşarak, zenginleşerek düşmanın darbeleriyle zayıf düşen yapıyı işlemez, dolayısıyla düşmana daha açık hale getirirken zorlukları aşmanın önünde engeller oluşturdu.
Öte yandan kitle çizgisindeki yanlışlık ve bunun sonucu dar kadro hareketi öz niteliğini aşamamış örgütlenme, yukarıdaki zafiyet temelinde ve hatta onun bir parçası yetersiz kadro anlayışı, alınan darbelerin yarattığı gedikler kapamanın engeli olurken, karşı-devrimin baskılarıyla kitlelerden kopuk, daha da yoğunlaştı ve böylece düşmanın güçlü olduğu alanlarda hızlı bir çözülüş yaşandı.
Bu süreçte örgütün gidişine dur demek, dağınıklığı gidermek ve silahlı muhalefeti örgütlemek bilinci ile toparlanma faaliyetleri sürdürülmüş olmakla birlikte gerek düşman darbelerinden, gerekse içimizden çıkan bir takım küçük burjuva kafa yapılarının manipülasyonları sonucu bu çabaları her defasında istenilen sonuca ulaşmadı. Örgütlenmeye çeki düzen vermek ve programlı bir mücadele örgütlemek amacıyla ilk çaba; hem 1981 darbesi sonrası planlamakla birlikte gerek bir kısım küçük burjuvaların entrikaları gerekse kısa süre sonra düşmandan alınan darbe, hem planlamayı bozdu, hem de önemli bir güç kaybına yol açtı. Sancılı ve bir kısım insanların saflarımız dışına çıkartılmasıyla sonuçlanan bir süreç sonunda 1982’de bir toplantı gerçekleştirildi.Bu toplantıda geçmiş ve gelecek hakkında çok kısa değerlendirmeler yapılarak, ilişkilerin toparlanmasının hemen sonrasında yeni bir toplantı düzenlenmesi kararı alındı. Ancak yapının içinde bulunduğu sonucu kısa sürede ağır bir darbe yedik geride oldukça az sayıda kadro ile cılız ve dağınık bir potansiyel kaldı. Potansiyelin toparlanması, yeni ilişkilerin kurulmasıyla geçen iki yıllık süreç sonunda yeni bir toplantı kararı alınmasına karşın iki yoldaşımızın şehit olmasıyla sonuçlanan yeni bir darbe yedik. Buna karşın toplantıyı örgütleme çalışması devam etti. Ne var ki bu kez toplantının gerçekleşmesini dokuz ay geciktiren; toplantı sırasında bu dokuz aylık süreçteki olumsuzlukların öz eleştirisini yapmalarına karşın toplantının son aşamasında aynı gerekçelerle toplantıyı terk eden üç küçük burjuvazinin hizip faaliyetlerine elverişli ortamda spekülatif faaliyet geliştirmeleri, güven ve otoriteyi büyük ölçüde zaafa uğrattı. Sınırlı potansiyeli bulanık bir ortamda parçaladı. Ancak toplantı çoğunluk gurubunun devam eden toparlanma faaliyetleri sonucu hareketimiz saflarında konferans düzenleme komitesi kuruldu. ve olağanüstü 3.konferans’ın toparlanması kararı alındı. Konferansın amacı mevcut koşullarda ve devrimin acil ihtiyaçlarından kopuk olamazdı. Bu ise yukarıda vurguladığımız toparlanma ve örgütlenmeyi ayağa kaldırmaktır.
Proletarya nihai amacına ancak ve ancak yüksek bir örgütlenmeyle ulaşabilir. bu da yaşanan döneme ve ülke gerçeklerine değişik formlar olsa bile öz niteliği ve işleyiş kuralları değişmeyen, mücadelenin gelişim ve ihtiyaçlarına göre eskiyen örgütleri dağıtıp yerine yenilerini koyan, her koşulda mücadeleyi kesintisiz sürdürebilen, 24 saat içinde taktik değiştirebilen, ideolojik-politik olarak yeterli önderliğe sahip çelik gibi disiplinli, başlangıcında dar sayıda kadrodan oluşan ama giderek emekçi kitleleri kucaklayan Leninist sınıf partisidir. Kuşkusuz her oluşum gibi parti de, zamanla ve savaşım içerinde çelikleşip güçlenecektir. Ne var ki başlangıçta sağlam temeller atılmazsa, sağlam ve güçlü bir partiye ulaşmak olanaksızdır. Ve ancak 1975-80 sürecinin coşkulu, inançlı ama sığ ve ham devrimciliğinin tekrarı tehlikesi peşimizi bırakmaz.
Proletarya partisinin gelişimi, bilinçlenmesi devrim programından ve devrim stratejisinden kopuk değildir. Yeni-sömürge ülkelerde doğru devrimci strateji, Politikleşmiş Askeri Devrim Stratejisi’dir. Bu çizginin ihtiyaç duyduğu parti, politik-askeri örgütlenmedir. Parti daha başlangıçtan itibaren bizzat savaşın içindedir, kitleleri gerilla savaşı temelinde örgütler ve örgütlendiği kitleyi savaşın içine sokar, iktidara son darbeyi vuracak halk ordusunu adım adım inşa eder. Parti öncü savaşının olmazsa olmaz koşulu, politik-askeri liderliğin birliği ilkesine göre biçimlenir. Ayrıca parti, başlangıçta profesyonel devrimcilerden oluşan dar kadro partisi olmakla birlikte kitle partisi olmanın ve devrimcileşen kitleleri kucaklayacak ve ilerde içerisinden halk ordusunu çıkaracak örgüt biçimlerinin tohumları da başlangıçta atılmazsa, yine bir yönüyle 1975-80 sürecinin tekrarına açık kapı bırakılır. Burada anlatmak istediğimiz, önce her kurumuyla ve geniş örgütlülük oluşturalım sonra savaşalım, ya da böyle bir örgütlülük olmadan parti yaratılamaz şeklinde 75-80 sürecinin yaygın yanlış anlayışlarından biriydi, ve ne yazık ki karşı-devrim saldırıları karşısında bu anlayışlarla (ki bunun ikinci kısmi geçmişte bizim içinde geçerliydi) cılızda olsa merkezi yapımızı korumakla birlikte aynı yazgıyı paylaştık. PASS’a göre örgütlenme ile savaşım karşı karşıya getirilmez.
Bu çizgiye göre kitleleri örgütlemenin temel yöntemi Silahlı Propagandadır. Ancak silahlı propagandanında bir araç olduğu unutulmazken, silahlı propaganda temelinde çok yönlü savaşım sürdürmeden örgütlenmeyeceği, parti çelikleşip kitleselleşmeyeceği de unutulmaması gereken diğer bir noktadır. Yukarıda vurgulamak istediğimiz isyan ateşini Türkiye’nin kentlerde gerilla savaşından, kitle gösterilerine, direnişlerden barikat savaşlarına kadar bir çok savaşım biçimiyle körüklenen, dağlarda ise gerilla müfrezeleriyle güçlendirilip, halk ordusuyla alevlendireceği bir partinin, emekçi kitlelerin yaratıcı ve yıkıcı gücünün tek merkezde, tek bir organda, politik iktidara yöneltecek bir partinin daha ilk adımda sağlam politikalar ve perspektifler istediğidir. Bu güne kadar öyle bir partiden uzak kaldıysak ve üstelik bugün dünkü savaşımın ürünüysek, yarın böylesi bir parti için dünün içerilmiş şekliyle bugünü değerlendirmemiz gerekir.
Bir partinin yaşadığı sürecin bilançosunun, temsil ettiği sınıflara karşı çıkartmak sorumluluğu yanı sıra, bugünün dağınıklığını, arayışını-kimlik bunalımını ve savaşının ihtiyaçlarını anlamak ve bunlara cevap verebilmek için geçmişi ele almak zorunludur. Ayrıca Engels’in bir mektubunda yazdığı gibi; “proletarya, tüm öteki partiler gibi, en başta kendi yanlışlıklarının sonuçları dolayısıyla akıllanır.” gerçeği, dünü ele almanın bir boyutu ve zorunluluğudur. Kendi yanlışlıklarımız karşısında akıllanmak ve sınıfa karşı sorumluluk nesnelliği, bir dönemin ele alınmasında el titremesine, yürek sızlamasına esir olmamayı gerektirir. Her şeyi reddetmek yada her şeyi körü körüne savunmak; birincisi, sınıfa karşı sorumsuzluktur, ikincisi, yenilgiyi ve ona yol açan 75-80 sürecini sınıflar savaşımının kazancına dönüştürememeyi beraberinde getirir. Ama unutulmaması gereken asil önemli nokta, yaşanmış bir sürece tarih yazıcıları gibi yaklaşmak değil, politik olarak yaklaşmak zorunluluğudur.Bizler bu yaşanmış sürece bakmanın amacı, o sürecin sentezi olan bugünkü anlayışlarımız ve perspektiflerimizle, dönüp tekrar ayni süreci gözden geçirerek bugünkü bakış açılarımızı rafine etmek ve zenginleştirmek, tarih tekerrürlerinden oluşmayıp, sarmal bir gelişim olduğuna göre mekanizme düşmemektir. amaç geçmişte yapılması gerektiği halde yapılmayanları, yapılmaması gerektiği halde yapılanları değişik bir süreçte aynen tipa tip yapmak için tespit etmek değil, bu hata, zaaf ve eksikliklerin kaynaklarını bulmak ve bu kaynakların farklı koşullarda değişik biçimlerde de olsa dışa vurumun önüne geçmeye çalışmaktır. Bu nedenle, asıl üzerinde durulması gereken, bizleri bugüne getiren pratiğin gerisindeki anlayışlardı, bakış açılarıydı, politikalardı.1960’ların sonunda temel taşlarıyla ortaya konuna pasifizmin, revizyonizmin zincirlerini kıran halk savaşını örgütlemenin temel perspektiflerini ortaya koyan doğru devrimci çizgi, somut pratiğin gelişimi ile oranlı açılımlara ihtiyaç durmaktaydı. Ama her şeyden önce yeter düzeyde anlaşılması, kavranması zorunluydu. Teori, yeterli düzeyde kavranmadığı ölçüde bırakalım onu onun aracılığıyla pratiği geliştirmeyi, kullanmak isteyenin başına bela olur ve bir teorinin başına gelebilecek en büyük talihsizlikte işte tam da budur. 1975-80 süreci PASS’ın talihsizlik sürecidir.
Bu süreçte teori, bırakalım geliştirmeyi acemi ellerde giderek özünden uzaklaştırıldı. Çizgi sağ-sol yorumlarda güdükleştirildi. Sonuçta kaçınılmaz sonuçla yüz yüze gelince birçok yapılanma yenilginin faturasını PASS’ın bizzat kendine ödetme eğilimine girerken, dünün köşeye sinmiş birçok dönek haini fırsattan istifade sindikleri köşeden kafalarını çıkararak çizgiye karşı içlerindeki zehri kusmaya başladılar. Ne var ki birçok sami’mi devrimci unsurda teorinin geçmişte onu kullanmak isteyen tüm yapılarca güdükleştirildiğinin farkına yeterince varmadan, geçmişin teorinin sığlığında tepkinin ürünüyle, yenilgide çizginin payı olduğuna inanıyor. Bu nedenle çizgiyi tam olarak ret etmeseler de ona kuşkuyla bakıyor. Kuşkusuz yenilgide çizgilerin payı büyük, ama yenilgiyi yaratan doğru devrimci çizginin, yani PASS’ın bizzati kendisi değil, o’nun acemi’cilerce kullanılarak içinin boşaltılmasıdır. Eleştirilmesi gereken yön çizginin güdükleştirilmesidir. Yoksa çizginin kendisi değil. Yapılması gereken çizginin güdükleştirilmesine son vermek, ona gerçek değerini kazandırmaktır. Ve konferansımız işte tam bunu yapmıştır.
KONFERANSIMIZIN AMAÇ VE YÖNTEMİNİ ÖZETLERSEK
a- Hareketimiz saflarında son yıllarda görülen başı bozukluklara son vermek, gerek ideolojik-pratik gerekse de örgütsel dağınıklığı, hatta, zaaf ve eksikliklerimizin kaynağına inerek ortadan kaldırmak ve hareketimiz saflarında düzenlilik ve netlik sağlamaktır.
b- Hareketimizin geçmişinin değerlendirmesini, bugünkü somut durumdan yola çıkarak değerlendirmek, böylece önümüzdeki dönemde daha güçlü ve bilinçli olarak sınıf savaşımındaki yerini almasını sağlamaktır.
c- THKP-C’nin global bir değerlendirmesi yaparak gücümüz oranında eksikliklerini gidermek ve halk savaşının biricik devrimci stratejisi olan PASS’ın iradesi, kadro, kitle çizgisi ve anlayışına nitelik kazandırmak, böylece geleceğin devrimci mücadelesini ideolojik-politik-örgütsel planda daha sağlam temeller üzerine oturtmak
d- Türkiye devrimci mücadelesinin öncüsü bir örgüte yakışır bir düzenliliğe, ahenge kavuşmak, kitleler ve diğer sol karşısında net bir biçimde programlarımızı ve görevlerimizi tespit etmek
e- Hareketimize demokratik devrim programı kazandırmak konferansımızın amaçlarındandır. Uzun süre bir dağınıklık ortamı üzerinde yükselen olağanüstü 3.Konferansta örgütümüzün iradesinin tümü temsil edilmeye çalışılmıştır. Konferansımızda demokratik merkeziyetçiliğin tüm kuralları işlemiştir. Konferansın bütün üyeleri birer oy hakkına sahip olmuş ve konferans öncesi tespit edilen gündem doğrultusunda tartışmalar düzenlenmiştir. Konferans başkanlık divanının yeterli gördüğü yerde oylamaya geçilmiş ve kararlar alınmıştır. Yöntem olarak, diyalektik, materyalist yöntem izlenmiş, somuttan soyuta, soyuttan somuta gidilerek, eksiklik, hata ve zaaflarımızın tespiti, köklerinin ortaya çıkarılmasının ve giderilmesinin yolları üzerinde durulmuştur.
Konferansımızın amacını ve yöntemini kısaca açıkladık ve bunu başarıyla sonuçlandırdığımıza inanıyoruz. Kuşkusuz eksik yönlerimiz kalmıştır, farkında olduğumuz eksiklik, konferansımızın uzun yıllar sonra toplanması ve yüklü bir gündeme sahip olmasından dolayı, Türkiye Sosyalist Hareketi’nin genelinin ve bunun bir parçası olarak diğer sol hareketlerin değerlendirmesinin yapılmasının, buna kendi gelişimimiz ekseninde çok kısa değindiğimiz için kararlarımız içinde yer vermedik. Ancak, böylesi bir değerlendirme yapılmalıdır ve ilerde ya kararlarımız içerisinde yada ayrıca ele alış yapmaya çalışacağız. Ayrıca, kararlarımızın çeşitli bölümlerini bir anda veya her birini ayrı ayrı somut pratiğin gelişmesine ve ihtiyaçlarına göre açacağız. Bu süreç içerisinde eksikliklerimizin farkına varabileceğimizin inancındayız.
M L S P B-MK